Aziz Sancar’ın hikayesi, imkansızlıklar içinde büyüyen bir çocuğun, merak duygusunu ve çalışma disiplinini kaybetmeden nasıl dünya çapında bir bilim insanına dönüştüğünü anlatır. Futbolcu olma hayaliyle başlayan çocukluğu, abisinin "Senin okuman lazım" telkiniyle yön değiştirmiş ve İstanbul Tıp Fakültesi’nden Kuzey Carolina Üniversitesi’nin (UNC) laboratuvarlarına uzanan meşakkatli bir yolculuğa dönüşmüştür. 2015 yılında Kimya dalında Nobel Ödülü’nü kazanarak Türkiye’ye bu gururu yaşatan ilk bilim insanı olan Sancar, başarısının sırrını "zeka değil, emek" olarak tanımlamaktadır. Bugün, [Aziz Sancar] ismi, sadece bir biyokimya profesörü olarak değil, aynı zamanda Türk bayrağını bilim dünyasında dalgalandıran bir sembol olarak hafızalara kazınmıştır. Bu makalede, Sancar’ın bilimsel mirasını, teknik çalışmalarının detaylarını ve gelecek nesillere bıraktığı vizyonu en güncel verilerle inceleyeceğiz.
Aziz Sancar, 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde, sekiz çocuklu bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Okuma yazma bilmeyen ancak eğitime büyük önem veren anne ve babası, Sancar’ın kaderini belirleyen en önemli faktörlerdendir. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitirdikten sonra, sağlık ocağı hekimliği yapmış, ardından TÜBİTAK bursuyla ABD’ye giderek moleküler biyoloji alanında çalışmalarına başlamıştır. Peki, [Aziz Sancar] bilim dünyasında tam olarak neyi temsil eder ve çalışmaları nerede kullanılır?
Sancar’ın bilim dünyasındaki yeri, "Moleküler Biyoloji" ve "Biyokimya" alanlarındaki devrim niteliğindeki keşifleriyle belirlenmiştir. Özellikle DNA’nın hasar gördüğünde kendini nasıl onardığını moleküler düzeyde haritalandırması, onu literatürde ölümsüz kılmıştır. Sancar’ın çalışmaları, temel bilim araştırmalarında bir mihenk taşıdır.
Kullanım Alanları ve Etkileri:
Bu keşifler sadece teorik kitaplarda kalmamış, pratik tıpta da devrim yaratmıştır:
LSI anahtar kelimeleri bağlamında bakıldığında; "Nükleotid Kesip Çıkarma", "Fotoliyaz Enzimi" ve "Biyolojik Saat" kavramları, Sancar’ın bilim dünyasındaki etki alanını tanımlayan temel yapı taşlarıdır.
Aziz Sancar’ın Nobel’e uzanan çalışmasının teknik adı "Nükleotid Kesip Çıkarma Onarımı" (Nucleotide Excision Repair - NER) mekanizmasıdır. Bu, karmaşık bir biyokimyasal süreci ifade eder. Sancar’ı diğerlerinden ayıran en önemli teknik özellik, bu mekanizmayı atomik düzeyde ve moleküler bir harita şeklinde ortaya koyabilmesidir.
Teknik süreci, bilimsel verilere dayanarak şu şekilde detaylandırabiliriz:
Teknik Karşılaştırma Tablosu:
Bu teknik detaylar, [Aziz Sancar] tarafından 30 yılı aşkın bir laboratuvar çalışması sonucunda aydınlatılmıştır. Özellikle "Maxicell" adını verdiği yöntemle, bakterilerdeki onarım enzimlerini saflaştırıp izole etmesi, o dönem için teknik bir mucize olarak kabul edilmiştir.
Aziz Sancar’ın başarı süreci, bir "ürün geliştirme" süreci gibi adım adım, sabırla ve stratejik hamlelerle ilerlemiştir. Onun hayatı, bilimsel merakın nasıl sistematik bir keşfe dönüştüğünün en net örneğidir. Sancar, başarıya ulaşmak için çalışma yöntemini ve bakış açısını nasıl değiştirdi?
1. Çalışma Disiplininin Dönüşümü:
Gençliğinde zeki olduğuna inanan ancak ABD’ye gittiğinde "burada herkes zeki, fark yaratan şey çalışmak" gerçeğiyle yüzleşen Sancar, laboratuvarı evi haline getirmiştir. Günde 18 saatlik çalışma temposu, onun standartlarını değiştirmiş ve rakiplerinin önüne geçmesini sağlamıştır. "Başarının anahtarı zeka değil, emektir" sözü bu sürecin özetidir.
2. Bilimsel Paradigmanın Değişimi:
Sancar’dan önce DNA onarımı, karmaşık ve anlaşılması zor bir "kara kutu" olarak görülüyordu. Bilim insanları bir onarım olduğunu biliyor ama "nasıl" olduğunu tam çözemiyordu. Sancar, bakteriler üzerinde yaptığı deneylerle bu mekanizmayı moleküler düzeyde görselleştirerek, bilimsel bakış açısını "teorik tahmin"den "mekanistik kanıta" dönüştürdü.
3. Eğitim ve Sosyal Algının Değişimi:
Sancar, kazandığı Nobel ödülünü Anıtkabir’e bağışlayarak Türkiye’de bilimin yönünü Batı’dan alıp kendi öz kaynaklarına ve Cumhuriyet değerlerine çevirdi. Özellikle Mardin gibi imkanların kısıtlı olduğu bölgelerdeki çocuklar için "Aziz Sancar gibi olmak" kavramını yaratarak, rol model algısını değiştirdi.
Süreç Nasıl İşledi? (Adım Adım):
Aziz Sancar’ın hayatı ve çalışmaları hakkında özellikle son dönemde (2025 yılı itibarıyla) merak edilen sorular ve kapsamlı yanıtları aşağıdadır:
1. Aziz Sancar tam olarak neyi keşfetti de Nobel aldı?
Sancar, hücrelerin ultraviyole (UV) ışınları ve diğer kanserojen maddeler nedeniyle hasar gören DNA'larını nasıl tamir ettiğini moleküler düzeyde haritalandırdı. "Nükleotid Kesip Çıkarma Onarımı" adını verdiği bu mekanizmayı keşfetmesi, genetik bilgisinin nasıl korunduğunu anlamamızı sağladı. Bu keşif, kanser hücrelerinin kemoterapiye nasıl direnç kazandığını anlamak için de kritik bir anahtar oldu.
2. Aziz Sancar şu an nerede yaşıyor ve ne yapıyor?
2025 yılı itibarıyla Aziz Sancar, halen ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde (Chapel Hill) yaşamaktadır. Kuzey Carolina Üniversitesi’nde Biyokimya ve Biyofizik bölümünde ders vermeye ve Sarah Graham Kenan Profesörü olarak laboratuvar çalışmalarına devam etmektedir. Aynı zamanda eşi Gwen Sancar ile birlikte kurdukları "Aziz & Gwen Sancar Vakfı" aracılığıyla, ABD’ye giden Türk öğrencilere konaklama ve akademik destek sağlayan "Türk Evi"ni yönetmektedir.
3. Aziz Sancar’ın kanser tedavisi üzerine son çalışmaları nedir?
Sancar, Nobel sonrası çalışmalarını "Sirkadiyen Ritim" (Biyolojik Saat) üzerine yoğunlaştırmıştır. Kanser ilaçlarının (kemoterapi), hastanın biyolojik saatine göre, DNA onarım kapasitesinin en düşük olduğu zaman diliminde verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu yöntem, ilacın etkinliğini artırırken yan etkilerini azaltmayı hedefler. Kasım 2025 itibarıyla bu "Kronoterapi" yöntemleri üzerine klinik araştırmalar halen sürmektedir.
4. "Aziz Sancar GIS Projesi" nedir?
"Girls in STEM" (Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik Alanındaki Kızlar) projesi, Sancar’ın öncülüğünde başlatılan ve kız çocuklarının bilime yönlendirilmesini hedefleyen uluslararası bir eğitim programıdır. Türkiye’nin 7 bölgesinden seçilen kız öğrenciler, bilimsel kamplara katılır ve projeler geliştirir. Sancar, bu projeyi Nobel ödülünden daha değerli gördüğünü sıkça ifade etmektedir.
5. Aziz Sancar neden Nobel ödülünü Anıtkabir’e bıraktı?
Sancar, bu davranışı "Atatürk’e ve Cumhuriyet devrimlerine olan vefa borcu" olarak açıklamıştır. Kendisini yetiştiren eğitim sisteminin Cumhuriyet sayesinde kurulduğunu belirten Sancar, 19 Mayıs 2016 tarihinde Ankara’ya gelerek Nobel madalyasını ve sertifikasını Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir törenle Anıtkabir Müzesi’ne teslim etmiştir. Bu madalya halen orada sergilenmektedir.
Aziz Sancar’ın Nobel aldığı yıl (2015), ödül üç bilim insanı arasında paylaştırılmıştı: Aziz Sancar, Tomas Lindahl ve Paul Modrich. Bu üç ismin çalışmaları, DNA onarımının farklı mekanizmalarını aydınlatmıştı. Sancar’ın çalışmasını diğerlerinden ayıran farkları anlamak, başarısının büyüklüğünü kavramak için önemlidir.
Ayrıca Sancar’ın çalışması, sadece "buluş" değil, "haritalama" niteliği taşır. Diğer bilim insanları süreci teorize ederken, Sancar enzimlerin "dansını" adım adım izleyerek görselleştirmiştir. Bu, onun biyokimyacı titizliğinin en büyük kanıtıdır.
Neden Aziz Sancar’ın yöntemi ve yaklaşımı, diğer bilim insanlarına veya alternatif kariyer yollarına göre daha başarılı oldu? Bu sorunun cevabı, genç araştırmacılar için altın değerindedir.
1. Odaklanma ve Derinleşme Avantajı:
Pek çok bilim insanı popüler konulara (örneğin o dönem gen klonlama çok popülerdi) yönelirken, Sancar kimsenin çözemediği "Fotoliyaz" enzimi üzerinde inatla çalışmaya devam etti. Alternatif yaklaşımlar "hızlı yayın ve popülerlik" peşindeyken, Sancar "gerçeği anlama" peşindeydi. Bu derinleşme, ona kimsenin görmediği detayları görme avantajı sağladı.
2. Biyokimya ve Tıp Sentezi:
Sancar bir tıp doktorudur. Bu sayede, laboratuvardaki moleküler olayları, insan sağlığı ve fizyolojisiyle (örneğin kanser tedavisiyle) birleştirme yeteneğine sahiptir. Sadece biyolog veya kimyager olan alternatiflere göre, Sancar’ın "hekim gözü", araştırmalarının klinik önemini daha erken fark etmesini sağlamıştır.
3. Deneysel Titizlik ve "Maxicell" TekniÄŸi:
Kendi geliştirdiği "Maxicell" tekniği, radyasyon kullanarak bakterilerdeki diğer proteinleri yok edip sadece ilgilendiği onarım proteinlerini görünür kılmasına yarıyordu. Bu teknik, o dönemde alternatif yöntemlere (örneğin jel elektroforezi) göre çok daha net ve kesin sonuçlar veriyordu. Sancar’ın "kendi aletini kendi yapma" becerisi, ona teknolojik bir üstünlük sağladı.
4. Küresel Bakış Açısı ve Vatanseverlik Dengesi:
Pek çok bilim insanı beyin göçüyle gittikleri ülkede asimile olurken, Sancar Türk kimliğini ve kültürünü koruyarak (laboratuvarında Türk bayrağı ve haritası eksik olmaz) farklı bir motivasyon kaynağı yarattı. Bu durum, ona hem ABD’de saygınlık kazandırdı hem de Türkiye ile bağlarını canlı tutarak küresel bir bilim ağı kurmasını sağladı.
  Özetle, Mardin’in Savur ilçesinden çıkan bu yolculuk, sadece coğrafi bir yer değişikliği değil, zihinsel bir devrimdir. Aziz Sancar, bilimin sadece batı dünyasına ait bir ayrıcalık olmadığını, doğru yöntem ve azimle dünyanın her yerinden zirveye çıkılabileceğini kanıtlamıştır. 2025 Türkiye'sinde, onun açtığı yoldan ilerleyen binlerce genç bilim insanı adayı, "Nobel’e Giden Yol'un'' aslında laboratuvarlarda geçirilen uykusuz gecelerden geçtiğini çok iyi bilmektedir.
Siz de bilimin büyüleyici dünyasına adım atmak, Aziz Sancar’ın çalışmalarını daha yakından incelemek veya gençlere yönelik bilim projelerine destek olmak isterseniz, [Aziz Sancar] vakfının çalışmalarını takip edebilir, bilimsel yayınları okuyarak bu aydınlanma yolculuğunun bir parçası olabilirsiniz. Unutmayın, bir sonraki Nobel, belki de şu an bu satırları okuyan birinin zihninde filizlenmektedir!
Muhabir : İrfan Üstün